SON DAKİKA

» » » Ekolojik sorunlar salonlara sıkıştı

Patrick Holden, bu isim bize çok tanıdık gelmese de o dünyanın en popüler organik tarımcılarından. Holden’ın bu denli ünlü olmasının sebebi ise toprağa olan aşkı. Kendi deyişiyle bu aslında ilk görüşte aşk. Londra’da doğup büyüyen Holden, 5 yaşındayken Londra’nın dışında bir çiftliği ziyaret ediyor. Çiflikte gördüğü doğal yaşantı, hayvanlar ve toprağın işlenişi Holden’ı o gün çok etkiliyor. 60’lara gelindiğinde ise Holden artık bir hippidir ve dünyanın paylaşımla kurtulacağına inanır. Bunun üzerine kendisi gibi hippi arkadaşlarıyla komün bir çiftlik kurar ve burada organik tarım yapmaya başlarlar. Bir süre sonra komün dağılsa da Holden geçen uzun zamana karşın ne hippiliğinden ne de çiftçiliğinden vazgeçmez. Organik ve sürdürülebilir tarım yöntemlerini benimseyen Holden, GDO’yu, suni gübreyi ve kimyasal ilaçları ne pahasına olursa olsun asla kullanmamaya kararlı. Konferans için Türkiye’ye gelen Patrick Holden ile organik tarım üzerine konuştuk.

Siz sadece organik tarım yapan bir çiftçi değil ayrıca bunun sürdürülebilirliği için de mücadele eden birisiniz; bu mücadele serüveni nasıl başladı?

Ben ilk 5 yaşında annemin beni Londra dışında götürdüğü bir çiftlikte toprakla tanıştım. O gün toprakla olan aşkım başladı. Ondan sonra ne çiftliğin kokusunu ne de hayvanları asla unutmadım. Ancak tam anlamıyla insanın toprakla birlikte var olma sürecinin bilincine 60’lı yıllarda varabildim. Ben 60’lı yıllarda dünyayı etkisine almış olan hippi felsefesinden çok etkilenmiştim. Yani bir çiçek çocuktum. Biliyorsunuz hippi olmak biraz farklı bir şeydi ne sağcı ne de solcusunuz. Anarşist de değilsinizdir. Sadece dünyanın üzerindeki tüm bitki, hayvan ve insanlara ait olduğunu kabul edip ortaklaşa bir yaşam kurmaya çalışırsınız. O dönemde ekoloji hareketi de bu felsefen yola çıkarak yeni yeni örgütlenmeye başlamıştı. Ben ve benim gibi düşünen arkadaşlarımla bir arayışa girdik. Batı Galler’de bir çiftlik satın alarak komün hayatı yaşamaya başladık. Burada *Stenier’in tarımla ilgili teorilerini uyguladık. Ama itiraf etmeliyim ki çok başarılı olamadık ve komünümüz dağıldı. Ancak ben ailemle birlikte kalıp devam ettim. Bu işin öyle sadece teorilerle olmayacağını fark ettim. 15 sene boyunca başka çiftliklerde çalışıp bu işin pratiğini öğrendim. Bu işi yaparken şunu anladım ki insanlar da piyasa ekonomisinden rahatsızdı. Onların çabasıyla organik tarımı oluşturduk. Organik kelimesini başa getirdiğimizde herkes çok farklı şeyler yaptığımız hissine kapılıyordu. Fakat biz tarımın dışında bir şey yapmaya çalışmıyorduk. Biz eski basit sisteme geri dönmemiz gerektiğine inanıyorduk. Bir süredir uygulanan tarım politikaları hem dünyamıza hem de geleceğimize karşı büyük bir tehdit oluşturuyor. Tarım alanında bu yok oluşa dur demek için yeni bir sisteme ihtiyacımız olduğunu düşünüyorduk. Bu nedenle de sürdürülebilir organik tarım tekniklerini yaygınlaştırmak için Toprak Derneği’ni kurduk. Ben de 1998-2010 arasında bu derneğin başkanlığını yaptım. Bizim burada 4 tane amacımız vardı; birincisi küresel bir vizyon çerçevesinde yerel eylemlere güç vermek, ikinci amacımız ise güçlerimizi birleştireceğimiz ve sesimizi duyurabileceğimiz küresel bir oluşum kurmak, üçüncüsü halkı bilgilendirmek ve sonuncusu da gıda ve tarım politikalarını yeniden değerlendirmekti.

Siz organik tarım diyorsunuz, sürdürülebilir tarım politikalarından bahsediyorsunuz ve az önce de ‘insanların kafası karışıyordu biz sadece tarım yapmaya çalışıyorduk’ dediniz. Tam olarak sizin savunduğunuz tarım politikaları nelerdir?

Ben bu işi yapmaya başladığımdan beri aradan 40 sene geçti. Çok şey öğrendim. Bir düşünün eğer toprağı verimli kullanamazsak o zaman ne olacak? O zaman insanları besleyemeyiz. Bu açıdan sürdürülebilirlik çok önemli. Ben kendi çiftliğimde sanki büyük bir hücreymişim gibi çalışıyorum. Eğer toprak sağlıklıysa onun beslediği canlılar da sağlıklı olur. Hayvanlarımızı beslediğimiz yemler hem organik hem de sürdülebilir olmalıdır ki toprak da sağlıklı olsun, dolayısıyla bizler de sağlıklı olalım. Bütün dünyada gıda endüstrileşmiş durumda. Bu da şu anlama geliyor; küreselleşmiş sistemler dünyadaki bütün canlıların dayanıklılığına zarar veriyor. Mesela daha açıklamak gerekirse suni gübre son derece zararlı bir uygulama ya da tarım yaparken kullanılan kimyasal ilaçlar! Bu uygulamlar hem insan metebolizmasına uzun vadede zarar veriyor hem de toprağın verimini, kalitesini ve dayanıklılığını azaltıyor. Endüstrileşmiş tarım ürünleri büyük fabrikalarda suni ara maddelerle üretiliyor. Pek çoğumuz ne yediğimizi ve yediklerimizin bizleri nasıl etkilediğini bilmiyoruz. Kendi çiftliğimden örnek verecek olursam ben 75 tane ineğim için yaz kış farklı otlar ekiyorum. Hayvanlarıma suni hiçbir yem vermiyorum. Ektiğim otların sağlıklı olması için toprağımın da sağlıklı olması gerkiyor. Aynı zamanda bunun bir sürdürülebilir olması gerekmektedir. Söylediğim gibi ben zaten baştan ineklerime yedirdiklerimi kendim yetiştiriyorum. Sütü sağdıktan sonra işlemiyoruz ve hayvan mayası ile mayalıyoruz. Bu organik yöntemlerle klasik İngiliz cheddar peyniri üretiyoruz. Bu sistemin sürüdürülebilirliği için de oldukça uğraşıyorum. Bizim çiftliğimiz şu anda Galler’de en uzun süre organik tarım yapan çiftlik ünvanını da taşıyor.

Geçtiğimiz ay Brezilya’nın başkenti Rio’da G-20 ülkelerinin katıldığı sürüdürülebilir kalkınma konferansı düzenlendi. Siz de katıldınız toplantıya, orada küresel ısınmadan sürdürülebilir tarıma pek çok konu konuşuldu. Toplantıyı ve genel olarak dünya liderlerinin küresel ekolojik sorunlara bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben dünya liderlerinden ne yazık ki oldukça umutsuzum. Onların ekolojik sorunlara, küresel ısınmaya işe yarayacak bir çözüm bulabileceklerine inanmıyorum. Orada da çok açık bir şey vardı. Dünyadaki devlet liderleri bize önderlik edemez. Rio’da da bunu gördüm. Küresel ekolojik sorunların yeşil salon toplantılarına sıkıştığını düşünüyorum. Ancak Rio’da beni umutlandıran başka bir şey oldu. Ben o toplantı salonlarının dışında bir de öteki Rio’yu gördüm ve bu çok heyecanlandırdı. Liderlerin toplantıları sürerken Rio’nun arka sokaklarında da STK’lar bir araya gelmişti. Onlar da neler yapılması gerektiğini konuşuyorlardı. Onlarınki daha gerçekti ve halkın katılımıyla gerçekleşti. Bu durum bir bakıma dünya liderlerinin ne kadar başarısız olduğunu gösteriyordu. STK’lar bence sorunlara cevap olma noktasında oldukça önemli bir rol oynuyor. Ben size kendi çalışmalarımdan örneklendireyim bunları; Biz de 1995 yılından önce, Britanya Organik Çiftçiler Birliği’ni (British Organic Farmers) kurmuştuk. Bu birlikte tüm çiftçiler biraraya gelip ortak çalışmalar yürüttük ve üretim tabanlı organik gıda hareketini oluşturduk. Tam anlamıyla örgütlenip çalışmalarımızı sürdürürken daha geniş kapsamlı olan Toprak Derneği’yle birleştik. Bütün bu oluşumlar sonucu çiftçiler orada sorunlarını konuşup çözüm aramaya başladı. Bu sırada medya da ilgi gösterdi ve organik tarım Britanya’da gündeme geldi.

Biraz da Türkiye’den konuşacak olursak, siz ineklerinizin otlarını kendiniz yetiştirdiğinizi söylediniz. Ama Türkiye kısa bir süre önce GDO’lu mısır ve soyaya evet dedi. Bu da şu anlama geliyor hayvalar GDO’lu yemler tüketecek. Onlardan elde edilen ürünler de GDO’lu olacak. Ve etiketleme sistemi olmadığı için tüketici de ürünün içinde GDO var mı yok mu anlayamayacak. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

GDO çok ciddi bir problem ve bu sadece sizin ülkenizde değil benim ülkemde de problem. Dünyanın pek çok yerinde de bu böyle. Söz gelimi tavuk, domuz falan yiyorum ama onların ne yediğini bilmiyorum. GDO’nun tehlikesi bilinmezlikte. Bilim insanları henüz GDO’nun tam zararlarını ve etkisini keşfedemedi. Ancak genleri değiştirilmiş şeyler yerseniz sizin de genleriniz değişebilir. Bu da iyi mi olur yoksa kötü mü? Bilim henüz bunu kanıtlamadı. Ben kişisel olarak GDO’dan çok olumsuz etkileneceğimizi düşüyorum. Belki şimdi değil ama seneler sonra etkileri görülmeye başlayacak ve bizim için de bir felaket olacağına inanıyorum.

Birleşik Krallık’ta organik gıda pazarının oluşmasına önemli katkılar sağladınız. Medyanın sizinle ilişkisi ya da savundunuz şeylere ilişkin yaklaşımı nasıl?

Evet, medya çok önemli. Yaptığımız birçok şeyde eğer insanlara ulaşıp başardıysak bunda medyanın çok etkisi oldu. Ancak sizin ülkenizde medyanın tavrı ve yaklaşımı nasıl bilmiyorum ama Birleşik Krallık’ta medya sizi bir anda göklere çıkarır sonra aniden de bırakıverir. Ne olduğunu bile anlayamazsınız. Bu nedenle ben medyaya çok güvenmiyorum ve savunduğum ekolojik doğruları yaygınlaştırmak isterken de medyaya bel bağlamıyorum.

Son olarak şunu sormak istiyorum; aslında genel olarak karamsar bir konuşma oldu. Sizce durum karamsar bir tablo çizecek kadar kötü mü?

Hayır. Ben insana olan inancımı kaybetmedim. Evet pek çok sorun var. Kapitalizm, büyük endüstriler bizim önümüzde engel oluşturuyor. Ancak insanlar bu endüstrilerin ürünlerini satın almama özgürlüğüne sahip. Tüketmedikleri zaman bu yönlü üretimler de olmaz. Ben insanların tüketmek istemeyeceklerine de inanıyorum.

*Rudolf Joseph Lorenz Steiner, Avusturyalı filozof, bilim insanı. Steiner tarım alanında da çaılşarak ekolojik hareketin tarım politiklarına öncülük etmiş ve tarımla ilgili dersler vermiştir. Nazilerin baş düşmanlardan biri olarak kabul ettikleri Steiner’ı Hitler, çeşitli baskınlar düzenlemesine rağmen yakalattıramamıştır.


Patrick Holden Kimdir?

Sussex eyaletindeki Emerson College’de biyodinamik tarım eğitimi alan Patrick Holden, tüm tarım ürünlerine uygulanabilecek sürdürülebilir gıda sistemleri yaratmak için 2010 yılında Sürdürülebilir Gıda Birliği’nde çalışmaya başladı. Holden, sürdürülebilir gıda üretimi konusunda çalışan dünyadaki tüm aktörlerle işbirliğine gitmeyi amaçlıyor. Holden, hâlen Biyodinamik Tarım Birliği ile Yaşayan Yeryüzü ve Toprak Derneği Arazi Birliği kurumlarının yöneticiliğini yapmaktadır. Ayrıca, JCB firmasının kıdemli çevre danışmanı ve Toprak Derneği’nin “Uluslararası Elçi”sidir. Holden, 2005 yılında organik tarıma yaptığı katkılardan ötürü, Britanya İmparatorluğu Onursal Mükemmeliyet Önderliği ödülüne de layık görüldü





Evrim KURDOĞLU

About Unknown

«
Next
Neden açıklama yapılmıyor?
»
Previous
Limon üreticisi hasat kredisi bekliyor

Hiç yorum yok:

Leave a Reply

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.